Omurga Hastalıkları

Boyun Ağrıları

Boyun omurlarının özellikleri nelerdir?

Boyun omurganın en hareketli parçasıdır. Karotis, vertebral arter, omurilik ve spinal sinirler gibi hayati organları korur. 7 servikal omur, 8 servikal sinir vardır. En hareketli bölge 4. ve 6. boyun omurları arasındadır. İki omur arasında yer alan diskin ortasında yumuşak nukleus pulpozus, etrafında ise daha sert anulus fibrozus yer alır. Spinal sinirlerin çıktığı aralıklar boyun öne eğildiğinde açılır, arkaya eğildiğinde ise kapanır. Boyun normalde önden bakıldığında düzdür, yandan bakıldığında ise lordoz adı verilen bir eğimi vardır.

Boyun ağrısı sıklığı nedir?

Boyun ağrıları fizik tedavi polikliniklerinde en sık görülen sorunlardan birisidir. Bel ağrısından sonra sıklık bakımından ikinci sıradadır. Önemli farklılık boyun ağrısının daha az sakatlık yapması ve iş kapasitesini nadiren etkilemesidir. Orta yaş grubunda sıktır, 25-45 yaşları arasında yoğunlaşır. Yaşam boyu görülme olasılığı  %50’dir.

Boyun ağrısı olduğunda hangi hastalıklar akla gelmelidir?

Boyun ağrısına neden olan çok sayıda hastalık vardır. Servikal osteoartrit (kireçlenme), boyun fıtıkları, yumuşak doku zedelenmeleri (sprain ve strain), dar kanal ve doğumsal anomaliler gibi hastalıklar mekanik ağrı nedenleri arasında sayılabilir. Ayrıca romatizmal, infeksiyöz, endokrin, metabolik ve tümöral hastalıklar gibi sistemik hastalıklar da boyun ağrısına sebep olabilir.

Akut boyun ağrısının en sık sebebi nedir?

Akut boyun ağrısının en sık sebepleri servikal strain ve spraindir. Strain adalelerde, sprain ise ligamanlarda bir zedelenme varlığını ifade eder. Her iki durumda da hastalarda nörolojik kayıp bulunmaz. Etyolojide travma hemen her zaman mevcuttur. Bazen çok hafif travma, zorlama, ağır yük taşıma, kötü pozisyonda uyuma olabileceği gibi trafik kazalarında gördüğümüz kamçı yaralanmasına (whiplash) bağlı da olabilir. Kamçı yaralanması genellike arkadan araç çarpması ile olur, boyunun öne ve arkaya ani hareketi ile meydana gelir. Ağrı travmayı takiben çoğunlukla hemen ortaya çıkabildiği gibi, 6 ile 24 saate kadar da uzayabilir. Tanıda klinik muayenenin yanında, lateral servikal radyografilerde lordozda düzleşme dışında başka bir bulgu yoktur. Ancak kırık veya segmental instabilitenin ekarte edilmesi açısından radyografiler gereklidir.

Servikal osteoartrit nedir?

Klinikte en sık görülen kronik boyun ağrısı nedenlerinden birisidir, servikal spondiloz veya kireçlenme olarak da adlandırılır. 50 yaş üzerinde sıktır. Yaşlanma, travma, iş aktiviteleri ve genetik faktörlerin rolü vardır. Alt servikal bölgede daha sık görülür. Ağrı sabah belirgindir, akşam saatlerinde artar. Eklem hareket genişliği azalır. Kök basısı ile kola yayılan ağrıya yol açabilir. Faset eklem ağrısı boyun ve omuzda hissedilir, hareketle artar. Direkt servikal grafiler tanı için genellikle yeterlidir. Nörolojik bulgu varlığında manyetik rezonans görüntüleme basıyı göstermede yararlıdır.

Servikal dar kanal belirtileri nelerdir?

Dar kanal doğumsal veya sonradan kazanılmış olabilir. Omurilik ve sinir köklerinin geçtiği boşluklar daralmıştır. Doğumsal dar kanal kısa pediküllere bağlıdır. Sonradan kazanılmış ise spür oluşumu, disk protrüzyonu, ligament hipertrofisi ve faset eklem hipertrofisi gibi dejeneratif değişikliklere sekonder oluşur. Boyun ağrısı yanısıra kollarda, bazen bacaklarda kuvvetsizlik, el becerisinde azalma meydana gelir, denge kaybı ve yürüme bozukluğu olur, kaslarda aşırı kasılma, duyu kaybı, uyuşmalar, mesane, barsak fonksiyonlarında bozulma olur.

Boyun fıtığı nedir? Nasıl belirti verir?

Boyun bölgesi omurgamızın en hareketli parçasıdır. Omurlar arasında yer alan diskler şok abzorbe ederler. Travmalar, çarpma ve düşmeler veya ilerleyen yaş nedeniyle diskin su içeriği azalır, bozulan diskin dış tabakası yırtılabilir ve diskin merkezinde yer alan yumuşak kısım dışarı çıkarak omurilik ve sinirlerin yer aldığı boşluğa taşabilir. Buna disk herniasyonu veya fıtıklaşma denir. Disk herniasyonu genellikle genç yaşlarda olur. 50 yaş üzerinde ise genellikle dejeneratif değişikliklere bağlı oluşan disk problemleri daha sıktır. Benzer şekilde omurilik veya sinir kökü basısı yapabilir. Boyun fıtığında sinir kökü basısına bağlı olarak gelişen omuz ve kola yayılan ağrı, etkilenen kökle uyumlu olarak duyusal, motor ve refleks belirtiler görülür. Boyun ağrısına kola yayılan ağrı, uyuşma ve kuvvetsizlik eşlik ediyorsa olası tanı boyun fıtığıdır.

Servikal tortikollis nedir?

Doğumsal veya sonradan kazanılmış olabilir. Baş ve boyunun rotasyonel deformitesidir. Zor doğumda olabildiği gibi, anne karnındaki pozisyona bağlı da olabilir. Genellikle doğumdan kısa süre sonra farkedilir, bazen bebek başını dik tutmaya başlayana kadar gözden kaçabilir. Daha çok aile tarafından bebeğin başını hep aynı tarafa eğik tuttuğu farkedilir. Boyun yan tarafında bir sertlik ele gelebilir. Sorun sternokleidomastoid adalededir, bu kas içine kanama, kasta kasılma veya kısalmaya bağlı olarak baş sorun olan tarafa eğik, çene ise karşı tarafa dönük durur. Ağrıya neden olmaz. Muayenede başın her 2 tarafa dönüp dönmediği kontrol edilmelidir. Genellikle uygun pozisyonlama ve evde yapılabilen germe egzersizleri ile düzelir.

Ankilozan Spondilit’te boyun hareketleri etkilenir mi?

Ankilozan spondilit primer olarak sakroiliak eklemler ve omurgayı tutan bir binflamatuvar hastalıktır ve başlangıçta bel ağrısı ve sabah tutukluğu belirgindir. İlerleyen dönemlerde boyun hareketlerinde tutukluk olur. Alt servikal tutulum sıktır. Baş ve gövde birlikte rotasyon yaparak bunu kompanze eder.

Romatoid Artrit’te boyun tutulumu olur mu?

Romatoid artrit primer olarak elin küçük eklemlerinde simetrik tutulum ile ortaya çıkan inflamatuvar bir eklem romatizmasıdır. Sinovyal doku invazyonu eklem yüzeyini bozar ve ligamentöz laksite yapar. Bu daha çok alt servikal bölgede vertebralarda subluksasyon veya dislokasyona yol açar. Romatoid artritte tipik servikal tutulum atlantoaksiyal subluksasyondur. Fleksiyon-ekstansiyon grafileri ile tanı konur. Atlas-odontoid arası 3mm’den fazladır. Juvenil romatoid artritte de boyun ağrısı olabilir. İleri dönemlerde üst servikal bölgede ankiloz gelişir. Boyun hareketlerinde kısıtlılık oluşur ve kalıcıdır.

Fibromiyalji sendromu nasıl belirti verir?

Fibromiyalji sendromu (FMS) kas-iskelet sisteminde yaygın ağrı ve hassas nokta adı verilen spesifik noktalarla karakterize bir kas-iskelet sistemi hastalığıdır. Yaygın ağrı, tutukluk, subjektif şişlik gibi kas iskelet sistemi semptomlarının yanı sıra halsizlik, sabah yorgunluğu, gün boyu devam eden yorgunluk, uyku bozuklukları, uyuşmalar, başağrısı, konsantrasyon bozukluğu, dismenore, irritable barsak sendromu, artmış endişe ve depresyon, ağız ve göz kuruluğu, Raynaud fenomeni ve sık idrara gitme gibi kas iskelet sistemi dışı belirtiler olabilir. Uykunun derin fazının bozulduğu gösterilmiştir ve bu verimsiz bir uyku nedeniyle kişi uzun saatler uyusa bile sabah yorgun kalkar. Fibromiyalji sendromunda santral sinir sisteminde duyarlılığın artmış olduğu düşünülmektedir. Fizik muayenede spesifik noktaların palpasyonla hassasiyeti tipiktir.

Miyofasial ağrı sendromu hangi kaslarda görülür?

Bir veya birden fazla adalede tetik nokta adı verilen hipersensitif nokta veya noktalarla birlikte ağrı, adale spazmı, hassasiyet, tutukluk, hareket kısıtlılığı, kuvvet kaybı ve nadiren de otonomik disfonksiyonlarla seyreden bir ağrı sendromudur. Vücuttaki tüm kaslarda olabilir. Etkilenen adaleye bağlı eklem hareket açıklığında kısıtlılık tipiktir. Tanı tümüyle hikaye ve fizik muayeneye dayanmaktadır.

İnfeksiyonlar boyun omurlarını etkiler mi?

Servikal omurga ve disklerde infeksiyöz tutulum nadirdir. En sık neden tüberküloz ve piyojenik infeksiyondur. Stafilokok en sık neden olan piyojenik organizmadır. Boyun ağrısına ateş eşlik eder, hareket kısıtlılığı, yutma güçlüğü olursa akla gelmelidir. Boyun anteriorunda apse palpe edilir ve lokal hassasiyet vardır. Laboratuar testleri ayırıcı tanıda yardımcıdır. Radyolojik olarak vertebra ve disk aralığında destrüksiyon, son plakta erozyon,  yumuşak dokuda şişlik görülür.

Boyun omurlarında osteoporoza bağlı kırık olur mu?

Servikal bölgede osteoporoza bağlı kompresyon kırığı nadirdir, daha çok torakalde (sırt bölgesi) olur. Hasta genellikle ani başlangıçlı ve devamlı bir ağrı tarif eder. Devamlı ağrısı olan yaşlı hastada akla gelmelidir. Mikrofraktürler mineralizasyon bozukluğuna sekonder oluşur, direkt grafide görülmez ancak manyetik rezonans ile tespit edilebilir.

Boyun bölgesinde tümör varsa nasıl belirti verir?

Servikal bölgede tümörler kemiğin primer benign ve malign tümörleri ve metastatik tümörler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Metastatik tümörlerde en sık neden erkeklerde akciğer ve prostat, kadınlarda ise meme tümörleridir. Servikal bölgeye metastaz var ise ilk belirti gece belirgin olan ve istirahat ile azalmayan ağrıdır. Ayırıca tanıda servikal kord tümörleri akılda tutulmalıdır. Sinsi başlangıçlı ağrıya nörolojik defisit eşlik eder. Bacaklarda kuvvetsizlik, mesane paralizisi ve duyu kaybı bulunur. Birinci ve ikinci motor nöron bulguları görülebilir.

Boyun ağrısında doğru tanı için hangi testler yapılmalıdır?

Boyun ağrısında ayrıntılı öykü ve fizik muayene yanı sıra bazı tanısal testler ayırıcı tanıda yardımcı olur. Boyun ağrısına eşlik eden sistemik bulgular varsa veya konservatif tedaviye yanıt alınamıyorsa laboratuvar incelemelerine başvurmak gerekebilir. Elektromiyografi kola yayılım ile birlikte olan boyun ağrılarında sorunun seviyesinin ve şiddetinin belirlenmesinde yol göstericidir. Boyun ağrısında en önemli yeri tutan görüntüleme yöntemi direkt grafilerdir. Özellikle dejeneratif değişiklikleri veya doğumsal anomalileri göstermede yeterlidir. Metastatik hastalık, infeksiyon, spinal deformite ve stabilite açısından da hastanın ilk olarak direkt grafi ile değerlendirilmesi önerilmektedir. Standart olarak ön-arka ve lateral çekimler yeterlidir. Bilgisayarlı tomografi daha çok kemiğe ait patolojilerin gösterilmesinde yardımcıdır.  Manyetik rezonans ise diğer metodlar ile görüntülenmesi güç olan servikal disk, spinal kord, sinir kökü, beyin-omurilik sıvısı gibi yumuşak dokuların görüntülenmesinde en çok tercih edilen yöntemdir. İnvaziv olmaması ve hastayı radyasyona maruz bırakmaması açısından tercih edilir. Servikal patolojilerde yeri sınırlı olmakla birlikte fraktürler, metabolik kemik hastalıkları, infeksiyonlar ve kemik tümörlerinde sintigrafinin yeri vardır.

Boyun ağrısında tedavi yaklaşımları nelerdir?

Boyun ağrısında konservatif tedavinin amacı ağrıyı kontrol altına almak, inflamasyonu, refleks kas spazmını azaltmak, lezyon olan bölgeyi koruyarak iyileşmesini hızlandırmak, kas kuvvetini ve hareket açıklıklarını yeniden sağlamak, uzun dönemde özürlülüğü önlemek ve yaşam kalitesini arttırmaktır. Boyun ağrılarının tedavisinde birinci basamağı hasta eğitimi oluşturur. Boyun ağrılı hastaya eğitim verilerek iş ortamı ve yaşam biçimi ile ilgili alması gereken önlemler, farklı pozisyonlarda boynunu nasıl koruması gerektiği öğretilir.  Buna medikal tedavi, fizik tedavi, servikal ortezler, lokal enjeksiyonlar ve egzersizler eşlik eder.
Boyun ağrılarının medikal tedavisinde kullanılan başlıca ajanlar; basit analjezikler, non-steroid antiinflamatuar ilaçlar, opioid analjezikler, miyorelaksanlar ve antidepresanlardır. Boyun ağrılarında uygulanan başlıca lokal enjeksiyon tetik nokta ve hassas nokta enjeksiyonlarıdır. Bir çok fizik tedavi ajanı boyun ağrısı tedavisinde önemli yer tutmaktadır. Sıcak paketler, ultrason, TENS, elektroterapi, lazer, servikal traksiyon özellikle sinir kökü basısında ortaya çıkan belirtileri azaltır. Yumuşak servikal ortezler daha çok adale kaynaklı ağrıların tedavisinde kullanılır, plastik ve sert ortezler ise kök basısı olan durumlarda tercih edilir ve daha güvenli bir immobilizasyon sağlar.

Boyun ağrısı tedavisinde egzersizin yeri var mı?

Boyun ağrısı tedavisinde egzersizlerin önemli bir yeri vardır. Boyun egzersizlerinin başlıca amacı normal hareket açıklığını korumak ve boyun kaslarını güçlendirmektir. Boyun çevresi kasları güçlendirmek amacıyla izometrik egzersizler önerilir. Germe ve fleksibilite egzersizleri hareket açıklığını artırmak amacıyla kullanılır. Yüzme, özellikle sırtüstü yüzme boyun ağrısı olan hastalara hem kasları kuvvetlendirmek, hem aerobik kapasiteyi arttırmak açısından yararlıdır.

Boyun ağrısı olanlar günlük yaşamda nelere dikkat etmelidir?

Hastalar çalışırken iyi sırt desteği olan, omuz ve kol kaslarının gevşemesi için kol desteği bulunan hareketli sandalyede oturmalıdırlar. Statik kas yükünü azaltmak için işyerinde çalışma sırasında kısa süreli küçük aralar verilmelidir. Boyun sürekli öne eğik veya aynı pozisyonda tutulmamalı, baş seviyesi üzerine ağır yük kaldırılmamalı, telefonla kulak ile omuz arasına sıkıştırılarak konuşulmamalı, kulaklık kullanımı tercih edilmelidir.

Boyun ağrısı olanlar nasıl yastık kullanmalıdır?

Herkes için uygun tek bir yastık tipi yoktur, kişiye ve soruna göre seçmek gerekir. Yastığın esas amacı boyunu ve omurgayı desteklemek ve kişinin sabah dinlenmiş ve rahat uyanmasını sağlamaktır. İdeal yastık boyunun normal aksını koruyacak şekilde olmalıdır. Çok yüksek veya alçak bir yastık boyunun normal aksını bozar, gece uykunun bölünmesine ve sabah ağrı ile kalkmanıza neden olur. Boyun ağrısı olanlarda boyun desteği olan ortopedik yastıklar önerilebilir, ancak bu yastıklar ile herkesin rahat edemediği unutulmamalıdır. Seyahatler sırasında da oturur pozisyonda uyurken başın düşmesini önlemek için U şeklinde yastık kullanımı ile boyunun zedelenmesi önlenebilir.

Bel Ağrıları

Bel omurlarının özellikleri nelerdir?

Omurga mekanik ve kompleks bir yapıdır ve üç önemli fonksiyonu vardır; yükün iletimi, hareket ve spinal kordun korunması. Omurların (vertebra) yapısı bu üç önemli görev için mükemmel bir yapı sergiler; önde yer alan omur gövdesi vücut ağırlığını taşır ve şoku abzorbe eder, arka elemanlar ise omurga hareketini kontrol eder. Omurga fonksiyonel birimlerden oluşan bir yapıdır ve her bir fonksiyonel birim ard arda gelen iki omur ve onları ayıran diskten oluşur. Omurların arka bölümünde yer alan en önemli yapı ise; faset eklemlerdir. Faset eklemler 2 omur arka çıkıntıları arasında yer alan sinovial eklemlerdir. Bağlar, omurganın desteklenmesi ve hareketin kısıtlanması görevlerini üstlenirken, kaslar ise omurga stabilitesini ve hareketini sağlar. Omurgaya önden ve arkadan bakıldığında düzdür, yandan bakıldığında ise doğal kavisleri vardır. Boyun ve bel kavislerine lordoz, sırttaki kavise ise kifoz adı verilir. Omurga mekaniğinin bozulması bel ağrılarının en yaygın sebebi olarak bildirilmektedir.

Bel ağrısı ne sıklıkta görülür?

Bel ağrıları çoğu zaman yaşamı tehdit eden bir sorun olmamasına karşın, gelişmiş ve özellikle endüstrileşmiş toplumlarda iş gücü kaybı yanında tanı ve tedavi maliyeti açısından da önemli bir sağlık problemidir. Toplumun %80’i yaşamları boyunca en az bir kez bel ağrısından yakınırlar. 20-50 yaş grubunda en pahalı sağlık sorunudur. 45 yaş altı çalışanlarda sakatlığın en sık nedenidir. %97 olguda mekanik nedenler ön plandadır. Olguların %90’ı basit tedaviler ile iyileşir. Normal aktivitelerine dönme süresi ortalama olarak 1 aydır. 6 haftadan kısa süredir var ise akut bel ağrısı denir. Bir kez ciddi bel ağrısı geçirenlerin %30’unda tekrar bel ağrısı olma olasılığı artar. 3 aydan uzun süredir bel ağrısı varsa kronik bel ağrısı olarak kabul edilir. Akut ve kronik bel ağrısına yaklaşım ve tedavi farklılık gösterir.

Bel ağrısı nedenleri nelerdir?

Bel ağrısı genel olarak mekanik ve nonmekanik bel ağrıları olarak 2 gruba ayrılır. Bel ağrılarının büyük kısmını (%97) mekanik bel ağrıları oluşturur. Mekanik bel ağrısı altta yatan malign, neoplastik ve inflamatuvar bir hastalığın bulunmadığı, anatomik veya fonksiyonel bir anormalliği ifade eder. Mekanik bel ağrıları arasında en sık görülen lomber sprain ve straindir, bağlar ve kaslarda zedelenme ile oluşur. Disk ve faset dejenerasyonu (kireçlenme), disk hernisi (bel fıtığı), spinal stenoz (dar kanal), osteoporotik kompresyon kırığı (kemik erimesi), spondilolistesis (bel kayması) diğer sık görülen bel ağrısı nedenleridir. Doğumsal anomaliler %1 oranında görülür, bu anomaliler kifoz, skolyoz, geçiş vertebra, sakralizasyon, lumbalizasyon, spina bifida, blok vertebra, hemivertebra ve faset tropizmidir. Nonmekanik bel ağrıları neoplaziler, infeksiyöz hastalıklar, inflamatuar artritler, endokrin ve metabolik hastalıklardan oluşur. İnfeksiyöz nedenler arasında osteomiyelit, diskit, epidural apse (tüberküloz, brusella) sayılabilir. Lomber bölgeyi tutan inflamatuar artritler seronegatif spondilartritlerdir ve en sık görülen Ankilozan Spondilittir. Ayrıca reaktif artrit, psöriatik artrit, enteropatik artritler bu grupta yer alır. Metabolik hastalıklardan en sık lomber bölgeyi tutanlar osteoporoz ve Paget hastalığıdır. Karın içi organların hastalıkları, böbrek hastalıkları, aort anevrizması ve mide barsak hastalıkları da bel ağrısına neden olabilir.

Bel ağrısı risk faktörleri nelerdir?

Bel ağrısı riski yaşla birlikte artar, erkeklerde ve beyaz ırkta daha fazla görülür. Bel ve karın adaleleri kuvvetsiz olanlarda, vücut ağırlığı fazla olanlarda ve uzun boylularda bel ağrısı daha sık görülür. Fizik kondisyonu iyi olanlarda kronik bel ağrısı riski daha azdır. Sigara kullanımı diskte beslenme bozukluğu ile bel ağrısına neden olur. Doğum kontrol hapı kullanımı ile bağlarda gevşeme oluşmakta, bel bölgesinin travmaya maruz kalması kolaylaşmaktadır. Hamilelikte; mekanik stres ve hormon etkisiyle bağlarda oluşan gevşeme ve mekanik yük nedeniyle bel ağrısı ortaya çıkmaktadır. Daha önce geçirilmiş bel ağrısı öyküsünün varlığı tekrar bel ağrısı olma olasılığını arttırır. Yoğun psikolojik stres, endişe, depresyon, alkol kullanımı gibi faktörler bel ağrısı risk faktörleri arasında sayılabilir. İşle ilgili memnuniyetsizlik, monotonluk, iletişim problemleri, iş ortamındaki fiziksel koşulların yetersizliği önemlidir. Ağır fiziksel koşullarda, bedenen çalışanlarda, ağır yük taşıyanlarda, uzun süre ayakta kalanlarda, uzun süre aynı pozisonda veya masa başında çalışanlarda, vibrasyon ile çalışanlarda bel ağrısının fazla olduğu dikkati çekmektedir.

Bel ağrısının özellikleri tanıda yardımcı olur mu?

Tanı için ilk adım iyi bir öykü ile başlar. Ağrının başlangıcı ani ise, travma öyküsü var ise, kemik veya yumuşak doku yaralanması düşünülür. Ağrının bacağa yayılımı var, öksürme, hapşırma ve ıkınma ile artıyor, güçsüzlük ve uyuşma eşlik ediyor ise bel fıtığı akla gelmelidir. Egzersiz ile ağrı artıyorsa kireçlenme veya dar kanal, ağrı azalıyor, sabah tutukluğu eşlik ediyorsa ankilozan spondilit gibi romatizmal hastalıklar olabilir. Ateş varsa infeksiyon, yorgunluk, uyku bozukluğu varsa fibromiyalji, kilo kaybı, karın ağrısı, ishal varsa sistemik hastalık varlığını düşündürür. Mesane ve barsak fonksiyon bozuklukları varsa, kauda ekuina sendromu düşünülmeli ve acil cerrahi girişim gerektiği unutulmamalıdır.

Hangi veriler bel ağrısı ayırıcı tanısında yardımcıdır?

Lomber sprain ve strain genellikle bele ek yüklenme ile oluşur. Ağrı belde lokalizedir, bacağa yayılımı yoktur. Sorun disk veya faset eklemde değil, kas veya bağlardadır. Genellikle net bir sebep gösterilemez. Disk veya faset dejenerasyonu varsa ağrı kalça, kasık, uyluk ve dize kadar yayılabilir. Ağrı güç lokalize edilir ve geri eğilme ile veya doğrulma sırasında artar. Disk hernisinde ağrı genellikle ani başlangıçlıdır, topuğa kadar yayılabilir, öne eğilmekle ağrı artar, tutulum olan seviyeye göre değişen nörolojik bulgular olur. Dar kanalda bel ağrısı hafiftir, bacağa yayılan ağrı iki taraflı olabilir, yürüme ile baldırlarda ağrı olur ve ancak öne eğilmekle veya oturmakla azalır.

Bel ağrısı olanlarda laboratuvar inceleme gerekir mi?

Yaşlılarda, ateş, kilo kaybı gibi sistemik belirtileri olanlarda, romatizmal hastalık düşünülenlerde ve konservatif tedaviye yanıt alınamayan olgularda laboratuvar testleri gerekebilir. Osteomiyelit, diskit, multipl miyelom, ankilozan spondilit, Reiter sendromu, psöriatik artrit ve metastatik hastalıklarda eritrosit sedimantasyon hızı ve C reaktif protein düzeyi yükselir. Osteoporozu olanlarda ve kapalı mekanlarda çalışanlarda serum kalsiyum ve vitamin D düzeyleri bakılması tanıda yardımcıdır.

Her bel ağrısında görüntüleme yöntemleri gerekli midir?

Sistemik hastalık, travma, ateş, kilo kaybı, uzamış steroid kullanım öyküsü ve nörolojik defisiti olanlarda, alkol ve uyuşturucu bağımlılarında, 50 yaş üzerinde ve ağrı 4-6 haftalık tedaviye yanıt vermediğinde görüntüleme yöntemleri gereklidir. Birçok durumda tanı için sadece direkt grafi yeterlidir. Manyetik rezonans görüntüleme; spinal kord, spinal kanal, ligamentler, intervertebral diskler, paravertebral kaslar yanında kemik iliğini de görüntüler. Erken ve sık kullanımı önerilmez. Fizik muayenede nörolojik kaybı olanlarda, travma öyküsü bulunanlarda, infeksiyon veya kanser şüphesi olanlarda, tedaviye yanıt alınamayanlarda manyetik rezonans önerilir. Bilgisayarlı tomografi; manyetik rezonans görüntülemenin uygulanamadığı olgularda kullanılır.

Bel ağrısında tedavinin amacı nedir?

Bel ağrılarında tedavinin temel hedefleri hasarlanmış dokuların korunması, inflamasyon ve ağrının azaltılması, fiziksel fonksiyonun ve mobilitenin artırılması, üretkenliğe dönüşün hızlandırılması, kronikleşmenin ve atakların önlenmesi, bozulan uyku düzeninin restorasyonu, sosyal yaşamın düzeltilmesi, iş kayıplarının önlenmesi, ağrıya bağlı olarak gelişen anksiyete, gerginlik ve depresyon ile mücadele edilmesi, hastanın bilgilendirilmesi, eğitimi ve yaşam tarzının modifiye edilmesidir.

Bel ağrısında ne kadar istirahat önerilir?

İstirahatin amacı intradiskal basınçta azalma ile hastanın belirtilerinin rahatlamasıdır. Kapasiteleri kısıtlı bile olsa hızla işe dönüş teşvik edilir. Yapılan çalışmalar 3 gün istirahat ile 7 gün istirahatin etkilerinin benzer olduğunu göstermiştir. Ancak nörolojik defisiti olan hastalarda daha uzun istirahat verilebilir. Kronik ağrıda istirahatin yeri yoktur. Uzun süren istirahatin sakıncaları; eklemlerde hareket kısıtlılığı, yumuşak doku kısalmaları, kas gücünde azalma, kardiyopulmoner zindelikte azalma ve kemikte mineral kaybıdır. Yatarken en uygun pozisyon kişinin rahat ettiği pozisyondur. İdeali kalça ve dizler bükük olarak yan yatıştır, sırtüstü yatışta dizler altına yastık konmalıdır. Yüzüstü yatış tercih edilmez, mutlak yatmak gerektiğinde, karın altına yastık konur ve belin düzleşmesi sağlanır.

Bel ağrısında hangi ilaçlar yararlıdır?

Basit analjezikler ve steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçlar genellikle ilk seçenektir. Hem akut, hem kronik ağrıda kullanılır. Kas gevşeticiler ağrı kesiciler ile birlikte verilebilir. Antidepresanlar hem ağrı, hem uyuşma, hem de kronik ağrıya eşlik eden depresyon, anksiyete ve yorgunluğu azaltmak amacıyla önerilir. Bu ilaçlar ile ağrı kontrol edilemiyor ise narkotik analjezikler kullanılır. İnflamasyon varlığında kortikosteroidler oral, intramusküler veya epidural olarak kullanılabilirler. Gabapentin ve pregabalin gibi antiepileptik ilaçlar nöropatik ağrı eşlik ediyorsa tercih edilir. Tüm ilaçların yararları yanısıra yan etkileri olabileceği de unutulmamalı ve kontrolsüz kullanılmamalıdır.

Bel ağrısında fizik tedavinin yararı var mıdır?

Soğuk ve sıcak uygulamaları, infrared, kısa dalga diatermi, ultrason, alçak frekanslı akımlar, interferansiyel akımlar, TENS, lazer gibi fizik tedavi modaliteleri bel ağrısı tedavisinde hem kas spazmını, hem inflamasyonu azaltmak amacıyla kullanılır. Tedavi edici egzersizler bel ve kalça çevresi esnekliğinin korunması, kas gücünün, mobilitenin, enduransın artırılması, aerobik kapasitenin iyileştirilmesi ve postürün düzeltilmesi amacıyla uygulanır. Manipulasyon akut bel ağrısında etkili olabilir, ancak bazı durumlarda riskli olduğu unutulmamalıdır. Masajın direkt mekanik etkisi vardır, refleks yolla kasları gevşetir, dokulardaki yapışıklıkları serbestleştirir, kan ve lenf akımını uyarır. Korseler omurganın hareketinin kısıtlanması, desteklenmesi, ağrının ve adale spazmının azaltılması amacıyla kısa süreli kullanılabilir. Traksiyon kasları ve ligamanları gererek omurganın üzerindeki yükü ve disk üzerindeki basıncı azaltır, kaslardaki spazmı çözer. Hidroterapi ve kaplıca tedavileri; termal etki ile kan akımının hızlandırılması, toksik elementlerin uzaklaştırılması, enflamasyonun, ağrının ve adale spazmının azaltılması amaçlanır. Bu tedavilere yanıt alınamayan hastalara klinik bulgulara göre tetik nokta enjeksiyonları, epidural injeksiyonlar, selektif sinir kökü blokları, faset eklem injeksiyonları, sakroiliak eklem injeksiyonları yapılabilir.

Bel ağrısında ne zaman cerrahi tedavi gerekir?

Bel ağrısında genellikle konservatif tedavilere yanıt alınır. Bel fıtığında hastaların sadece %5’inde cerrahi tedavi gerekmektedir. Ağrının çok şiddetli olması ve diğer tedavilere yanıt vermemesi, ilerleyici nörolojik kayıp olması, mesane ve barsak fonksiyon bozukluğu olması durumunda cerrahi tedavi gerekebilir. Dar kanal nedeniyle yürüme mesafesi ileri derecede kısalmış ise, kord basısına ait belirtiler varsa, mesane ve barsak kontrolü bozuldu ise ve yaşam kalitesi etkilendi ise cerrahi tedavi iyi bir seçenek olabilir.

Bel sağlığını korumak için günlük yaşamda dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

  • Koltuk ve sandalyenin arkası sırt ve bel boşluğunu destekleyecek şekilde olmalıdır.
  • Uzun süre aynı posizyonda oturmamalıdır.
  • Otururken diz ve kalçalar 90 derece bükük olmalıdır.
  • Çalışma masasının yüksekliği dik durmanızı sağlayacak şekilde ayarlanabilmelidir.
  • Uzun süre ayakta dururken bacaklar vücut ağırlığını dönüşümlü olarak taşımalıdır.
  • Öne eğilirken dizler bükülmelidir.
  • Yük taşırken ağırlık her iki kola eşit dağıtılmalıdır.
  • Taşınacak eşya veya ağırlık gövdeye yakın tutulmalıdır.
  • Yukarıya uzanmak gerektiğinde basamak kullanılmalıdır.
  • Araba kullanırken koltuk ayarı kişiye uygun olmalıdır.
  • Vücut kıvrımlarını iyi destekleyen orta sertlikte bir yatak kullanılmalıdır.
  • Çok kalın yastık kullanılmamalıdır.
  • Yataktan kalkarken yan dönülmelidir.
  • Yatar pozisyonda televizyon izlemek ya da bilgisayarla çalışmak önerilmez.
  • Yatarken yan yatış pozisyonu tercih edilmelidir.
  • Yüzüstü yatarken karın altına ince bir yastık konmalıdır.
  • Sırtüstü pozisyonda dizlerin altı yastıklarla desteklenmelidir.
  • Yüksek topuklu ve çok düz ayakkabılar tercih edilmemelidir.
  • Yürüyüş sırasında ayakkabı tabanı yumuşak, şok abzorban olmalıdır.
  • İdeal kiloda kalmaya özen gösterilmelidir.
  • Spor yapmadan önce uzman görüşü alınmalıdır.
  • Yüzme, özellikle sırtüstü yüzme omurga sağlığı için yararlıdır.

Duruş Bozuklukları

Sağlıklı omurganın özellikleri nelerdir?

Omurgamızın birçok görevi vardır; omuriliğimizi korur, gövdenin stabil olmasını sağlar, vücudun hareketine destek olur, kol ve bacakları gövdeye bağlar ve vücudun yükünü kalçalara aktarır. Omurgamızın 5 farklı bölgesi vardır; servikal, torakal, lomber, sakral ve koksigeal. 33 kemik ve 23 diskten oluşur. Omurlar arasında diskler bulunur, bağlar omurgayı stabilize eder, güçlü kaslar omurgayı destekler. Sağlıklı omurga arkadan ve önden bakıldığında düzdür. Yandan bakıldığında ise kavislidir. Bu kavisler normal omurganın dengeli olmasını sağlar.

Doğru ve iyi postür (duruş) nasıl olmalıdır?

Postür vücut kısımlarının pozisyonu veya dizilimidir. Statik postür oturma, ayakta durma ve yatma sırasındaki, dinamik postür ise hareketler sırasındaki duruşu ifade eder. Karşımızdaki insanlara verdiğimiz ilk izlenimde belirleyici bir etkendir. Doğru ve iyi postür minimum enerjinin kullanıldığı, bağlar, kemikler ve eklemlerde en az yüklenmenin olduğu pozisyondur. Omurganın normal kıvrımları korunmuştur, ağrıya neden olmaz, yorucu değildir ve görünüm estetiktir. İyi bir postür için kuvvetli omurga çevresi kasları, fiziksel zindelik, ve farkındalık olmalıdır. Sağlıklı bir duruş için omurgamızı tanımalı, ergonomik düzenleme ve düzenli egzersiz ile omurgamızı korumalıyız.

İdeal ayakta duruş nasıl olmalı?

Baş dik, karşıya bakmalı, omuzlar geride ve gevşek olmalı, karın içe çekilmiş, dizler düz, göğüs önde tutulmalıdır. İdeal ayakta duruş dengeli olduğunda sağ/sol eşittir, ağırlık merkezi orta hattadır, omuzlar, kalçalar aynı seviyede olmalıdır.

İdeal oturma postürü nasıl olmalı?

Bel ve sırt dik, bacaklar gevşek olmalı, bacakların ağırlığı ayaklar ile desteklenmeli, dizler 90 derece açıda, omuzlar gevşek olmalıdır. Çalışırken sandalyenin arkası yüksek olmalı, bel çukurunu desteklemeli, masa yüksekliği ve eğimi ayarlanabilmeli, sık mola verilmeli, monitör karşımızda ve göz hizasında olmalıdır.

İdeal yatış pozisyonu nasıl olmalı?

Yatarken omurganın normal aksı korunmalı, yastık başı desteklemeli, yatak vücudun sert kısımlarını rahatsız etmeyecek, diğer segmentleri ise destekleyecek kadar yumuşak olmalıdır. İdeal yatış, yan yatıştır. Dizler hafifçe bükülüp, karına doğru çekilmeli ve dizler arasına yastık konmalıdır. Sırtüstü yatışta dizler bükülmeli, dizlerin altı yastıkla desteklenmelidir. Yüzüstü yatmak önerilmez, ancak gerektiğinde karın altına yastık yerleştirmek bele binen yükü azaltır.

Kötü postür nedenleri nelerdir?

En sık görülen duruş bozuklukları; kifoz, skolyoz, artmış lordoz, düzleşmiş bel, arkaya eğik bel, düşük omuz ve başın önde olduğu duruşlardır. Kötü postürün en sık nedenleri arasında kalıtım, yapısal bozukluklar, alışkanlıklar ve eğitim eksikliği sayılabilir. Diğer kötü postür nedenleri arasında obezite, kas zayıflıkları, gergin kaslar, esneklik kaybı, yanlış ayakkabı seçimi, kötü çalışma koşulları, uyku bozuklukları ve ruhsal durum bozuklukları sayılabilir.

Kifoz nedir?

Latince yuvarlak sırt anlamına gelir. 20-55 derece kifotik açı normal kabul edilir.
Postural kifoz kamburluk yakınmasının en sık nedenidir. Kötü duruşa, kötü oturuşa bağlı oluşur. Fiziksel kondüsyon ve kas kuvveti yetersizdir. İstendiğinde veya uyarıldığında kişi dik durabilir. Vertebra şekillerinde bir anomali yoktur. Postural kifozu önlemenin birinci yolu sebebi belirlemektir. Çalışma ortamı ergonomik kurallara göre düzenlenmeli, oturma ve yatma alışkanlıkları düzeltilmeli ve spora yönlendirilmelidir. Düzenli egzersiz ile hem fizik kondüsyon, hem kas kuvveti, hem dayanıklılık artar. Konjenital kifoz embriyonik dönemde oluşur. Omurlarda oluşum veya ayrılma defekti vardır. Hızlı ilerler. Scheuermann Hastalığı yapısal kamburluğun en sık sebebidir. Nedeni bilinmiyor. 8-12 yaşlarda görülür, 12-16 yaşlarda fikse olur. Görülme sıklığı %1-8’dir, kız ve erkeklerde eşittir. Scheuermann Hastalığı’nda ağrı olabilir. Kifoz sırt bölgesinde belirgindir, servikal ve lomber lordoz artar, boyun ileri, omuzlar öne doğru durur. Bazen skolyoz eşlik edebilir. Uyarıldığında kamburluk düzelmez, omurlarda kamalaşma meydana gelir. Ayakta, yan duruşta grafi çekilir. Kifoz açısı 55 derecenin üzerindedir.

Skolyoz nedir?

Latincede eğrilik veya eğilme anlamına gelir. Omurganın ve gövdenin 3 boyutlu torsiyonel deformitesi olarak kabul edilir. Skolyozlu bir omurgaya arkadan bakıldığında yana doğru eğrilik görülür. Kızlarda daha sık görülür, ilerleme riski daha fazladır. Skolyoz tek bölgede C şeklinde veya birden çok bölgede S şeklinde olabilir. Skolyoz fonksiyonel, idiyopatik, nöromuskuler veya konjenital olabilir. Fonksiyonel skolyoz omurga dışı nedenler ile oluşur; bacak boyunda kısalık, paravertebral spazm, disk hernileri en sık nedenler arasında sayılabilir. İdiopatik skolyoz en sık görülen skolyoz tipidir. Görülme sıklığı %2-3’dür. Kesin sebebi bilinmiyor. Yaşa göre sınıflandığında; infantil (0-3 yaş), juvenil (4-9 yaş), adolesan (10-18 yaş) ve erişkin skolyoz olarak adlandırılır. İdiopatik skolyoz, tüm skolyoz olgularının %80’ini oluşturur. Nöromuskuler skolyoz ikinci sıklıkta görülen skolyoz tipidir. Altta yatan bir sinir sistemi veya kas hastalığı vardır. Konjenital skolyoz anne karnında gelişim sırasında ortaya çıkan omurga anomalilerine bağlı oluşur. Doğuştan başlar, ilerleyicidir.

Skolyoz tanısı nasıl konur?

Skolyozu olan bir kişide omuzlarda ve kürek kemiklerinde asimetri, gövdede yana itilme ve kalçalarda asimetri gözlenebilir. Genellikle aile tarafından farkedilir. Öne eğilmekle kaburgalarda belirginleşme olur buna hörgüç görüntüsü (Adam’s belirtisi) denir. Tarama amacıyla skolyometre adı verilen ölçüm cihazı kullanılır. Erken tanı tedavi başarısını arttırır. Bu nedenle tarama programları ve ailelerin bilinçlendirilmesi büyük önem taşır. Skolyozun derecesi ayakta dururken çekilen tüm omurga grafisi ile belirlenir. Cobb yöntemi ile ölçülen eğrilik 10 derecenin altında ise spinal asimetridir, normal kabul edilebilir. Cobb açısı 10 derece üzerinde ise skolyoz kabul edilir. Eğriliğe rotasyonel deformite eşlik eder, yani omurlarda dönme vardır. Açıya göre sınıflandığında 10-25 derece hafif, 25-45 derece orta ve 45 derece üstü ciddi skolyoz olarak kabul edilir. Etkilenen bölgeye göre torakal, lomber, torakolomber ve S şeklinde olabilir.

Skolyoz rehabilitasyonunda amaç nedir?

Amaç omurga çevresi kasları kuvvetlendirmek, eğimin ilerlemesini önlemek, fizik kondüsyonu arttırmak, ağrı ve diğer belirtileri azaltmak ve dayanıklılığı arttırmaktır.
Tedavi seçiminde skolyozun yeri ve Cobb açısı, yaş ve büyüme beklentisi, iskelet gelişimi, eğimin ilerleme riski, gövdenin dengesi, kozmetik kaygı, aile ve çocuğun beklentisi dikkate alınır. İlerleme riski aile öyküsü varsa, eklemlerde aşırı esneklik varsa, torakal kifoz düzleşmiş ise, gövde rotasyonu 10 dereceden fazla ise ve büyüme hızlı ise artmıştır. Skolyoz rehabilitasyonu düzenli izlem, fizyoterapi programları, korse tedavileri ve sportif aktivitelerden oluşur. Düzenli İzlem idiopatik skolyoz tedavisinde ilk basamaktır. Belirli aralıklar ile klinik değerlendirme yapılır. Kontrollerin sıklığı klinik bulgulara göre farklılık gösterir.

Skolyoz rehabilitasyonu nasıl yapılır?

Rehabilitasyon büyüme sırasında hafif eğimi olan çocuk ve adolesanlarda, orta derecede eğimi olanlarda korse tedavisi ile birlikte, eğimi 35 derecenin üzerinde olan erişkinlerde ileri yaşlarda ilerlemeyi azaltmak amacıyla ilk tedavi seçeneği olarak önerilir. Rehabilitasyon tedavi etkili spesifik egzersizlerden oluşur. Bu egzersiz programlarının etkinliği konusunda yapılmış çalışmalar ve kanıtlar vardır. Birçok merkezde Katharina Schroth tarafından 1920’de geliştirilen metod uygulanmaktadır.
Schroth programı hastanede yatarak yoğun olarak uygulanan egzersiz ağırlıklı bir fizyoterapi protokolü olarak başlamıştır. Schroth programı 3 boyutlu bir yaklaşımdır. Bozulmuş vücut dengesini, tüm vücut düzlemlerinde yeniden dizayn etmeyi amaçlar. Fonksiyonel segment kavramına göre kişiye özel planlanır. Omurgadaki eğimin paterni, iskelet gelişimi, ilerleme riski ve hastanın uyumuna bağlı olarak spesifik egzersizler, postural teknikler ve korseleme planlanır. Egzersiz barları ve aynalardan yararlanılır. Terapist düzelmeyi fasilite etmek ve 3 boyutlu etki sağlamak için görsel, işitsel veya manuel çeşitli uyarılardan yararlanır. Skolyotik postürün düzeltilmesi için germeler, vücut segmentlerinin yeniden düzenlenmesi, kolların buna uygun pozisyonlanması ve kasların kuvvetlendirilmesi gerekir. Yer egzersizleri sırasında kum torbaları veya benzer destekler ile vücut segmentlerine basınç uygulanır ve eğimlerin düzelmesi sağlanır. Solunum teknikleri ile göğüs kafesinin daralmış bölgeleri açılır ve dönmenin azalması sağlanır. Asimetrik postürün düzeltilmesi ve düzeltilmiş postürün günlük yaşamda devamının sağlanması hedeflenir. Uzun süre korse kullananlar, korse kullanmadığı saatlerde omurga eğimine göre belirlenen pozisyonları korumaya çalışır. Bireysel veya grup terapileri yapılabilir. Düzeltici postürlerin gün içinde korunması amacıyla ergonomik değişiklikler yapılır. Skolyozun yönüne göre oturma öğretilir. Amaç günlük yaşamda terapist ve aynalardan bağımsız olarak bu pozisyonu korumaktır. Kazanılan postural düzelmenin korunması için evde hergün 30 dakikalık 3-4 egzersiz ile devam etmelidir.

Skolyoz tedavisinde sporun yeri var mı?

Fizyoterapi sırasında daha çok skolyozun eğimi, omurga çevresi adaleler, postural kontrol ve biyomekanik sorunlar üzerinde durulur. Sportif aktiviteler ise tüm vücut, özellikle büyük adale gruplarını çalıştırır. Böylece hem aerobik kapasite, hem zindelik artar. Spor aynı zamanda kişinin negatif vücut algısı ile oluşan psikolojik ve sosyal sorunları aşmasına yardımcı olur. Sporun tedaviyi destekleyici ve tamamlayıcı etkileri olduğu unutulmamalıdır. Skolyozlu bir çocuk veya ergen, diğer yaşıtları kadar oyun oynayabilir ve spor yapabilir. Çok özel bir durum olmadıkça okulda beden eğitimi dersine katılması istenir. Tüm çocuklarda olduğu gibi okul-dersane-bilgisayar kısır döngüsünden kurtarmak amaçlanmalıdır. Skolyozu olan çocuklarda en ideal ve güvenle yapılacak spor yüzmedir. Hem yük bindirmeden omurga kaslarını kuvvetlendirir, hem de solunum fonksiyonlarının gelişmesini sağlar. Skolyoza eklemlerde esnekliğin sıklıkla eşlik etmesi nedeniyle bu çocuklar genellikle bale ve jimnastik gibi sporlara yönelmektedir. Sporun skolyoz oluşumu ve derecesine etkisi olmadığı gösterilmiştir. Çift eğimi olanların, daha dengeli oldukları ve daha sık spor yaptıkları gözlenmiştir. Asimetrik spinal yüklenme olan sporlar önerilmez. Eğimde ilerleme riskinin yüksek olduğu çocuklarda ağırlık kaldırma, vücut geliştirme gibi omurgaya aşırı yük bindiren sporlardan kaçınılmalıdır. Bel ve sırt ağrısı olanlarda kayak, koşu, tenis, golf, futbol gibi sporlar tercih edilmemelidir. Yoga ve pilates esnekliği arttırır, omurga hareketlerinde farkındalığı arttırır ve ağrıyı azaltır. Korse tedavisi uygulanan çocukların da egzersizlere ve spora devam etmesi önerilir. Korse kullananlarda kontakt sporlar ve aşırı dinamik aktiviteler önerilmez. Cerrahi füzyon yapılanlarda da sportif aktiviteler kısıtlanmaz. Cerrahi sonrası 6 ay-1 yıl içinde kontakt olmayan sporlara izin verilir. Kontakt sporlar için ise 1 yıl beklenmesi önerilir. Skolyozun sportif aktivitelere engel olmadığını, dünya çapında başarılı bir çok skolyozlu veya skolyoz nedeniyle opere olan sporcu bulunduğunu unutmamalı ve gereksiz kısıtlamalara izin verilmemelidir.
Bu sitede yer alan kayıtlar bilgi amaçlıdır. Doğrudan doktor tavsiyesi olarak algılanmamalıdır.
Etiket Bulutu
Omurga Hastalıkları Fibromiyalji Osteoporoz Osteoartrit Eklem Ağrıları Egzersiz Kinezyolojik Bantlama Kuru İğneleme ESWT Fizik Tedavi Rehabilitasyon Boyun Ağrısı Bel Ağrısı Duruş Bozuklukları Skolyoz Kifoz Bel Fıtığı Boyun Fıtığı
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Makaleler
© 2015 Prof. Dr. Reyhan Çeliker. Tüm Hakları Saklıdır. Bu sitede yer alan içerik bilgi amaçlıdır. Doğrudan doktor tavsiyesi olarak algılanmamalıdır.